Blog

Gurur Cinayeti


Ivan çok cinayete kurban olarak gitti.

Gittiğinde kurşun atacak, tetiğe basma cesaretinde bulunacak pek kimseler yoktu.
Fakat kalabalıktı onlar. Hayata rest çeken, kaygısı ve beklentisi olmayan insanların oluşturduğu katil topluluğuydular. Sicilleri kabarık insan avcılarına karşı direnmeliydi bir yerde. En azından sayıca onlara denk olmalıydı…
Sevgi doğurdu…
Sadece sevgi…
Ana misali…
Onlar ilk doğduğunda masumdu…
Herkes gibi…
Büyükdükçe töre aşıladı onlara ve hiç çekinmedi hayatın adil olmayan yanlarını öğretmekten.

Yaşamak için öldür
Onlara öldürmelerini söylediğinde hepsi öldüler.
Geriye vurulacak tek bir kavram kalmıştı.
O da gurur…

Ivan gururunu vurduğu zaman yaşayabilmesi için bu cinayeti üstlenmesi gereken birisini bulmalıydı. Zamanı kısaydı çünkü katiller her an tetiğe basacak “aptal cesareti”ni toplayabilirdiler.

Gurur öldü…
Aşk üstlendi…
Ivan…
O da artık bir katil…

Blog

Hayır Duası…

Ben sana aşık oldum.
Hayırlısı olsun
Nasıl
– Sen hiç hayır duası almadın mı?

… aldım.
Amin
mirfan.K`
Blog

Gölgeler

Bugün ve dün olmayanlar
Yarın olur belki
Tutar bir akşam elinden gölgeler
Döner yaşam bir yerden
Zaman yansır ellere
Yahut bu toz onu da gölgeler
Bulaşma sakın akıllardaki sisli düşünceler arasına

Amfet-âmin

mirfan.K`
Blog

Kıyametim Geldi…


Toprağa karışmak için
İsrafil’in Sûr’u üflemesini bekleme
Zaten yerin dibindesin
Sadece gülümse.
Kulakların delinircesine dinle
Dinle,
Bu tufan hiç kopmadı daha önce
İkinci kez öttüğünde
Dirileceksin yine
Ama sen yerin dibine girdin bir kere
Üstün başın toprak hep
Sevinme sakın dirildim diye
Gözlerin toprak kokuyor,
Saçların rüzgar.
Allah belanı veriyor.Bak İsrafil şahit.

Canın cehenneme
mirfan.K`

Blog

Hoş Gidişler Ola!

Hiçbir bedene sürgün gitmedim
Beni tutukladığın günden bugüne
Şimdi bir ayrılık esintisidir
Kalın çizgili güneşlerin aydınlatamadığı kentimde
Yalnız bir bakışın
Ürpertisinde
Son çığlıklarım.
Bu sessiz gidişindeki gök gürültüsü
Korkutmayan mavi mavi şimşekler
Bu kez titremiyor umutlarım
Dizlerimin üzerinde
Hali hazırda
Bir terkedişi seyirdeyim
Metruk bir geceden kalma
Bulanık bir sabahın hikayesi bu
Bugünün tarihini at bir kenara
At gitsin
Kıyıların çaresizliğinde
Bu maviliğin suskunluğunda
Flu görüntüden arta kalan
Güçlü bir sarhoşluktu bizimki

Ayıldık

Hemde çok çabuk

Ayrıldık

mirfan.K`
Blog

Zavallı

Eğer seni ben yaratmış olsaydım
daha sevecen
daha zeki
belki daha güzel yaratırdım,

değerli olurdun şüphesiz

ama dünyevi ideallerin hep aynı kalırdı bilirim.
bilirim ki zavallısın
göğsümdeki baskı ve gerilimi artırdığın sürece,

hep zavallı kalacaksın

gözümde alçalışın
ile
güveni terbiye edilmemiş
bir onursuzluğun
abidesi olarak,

yer alacaksın

biliyorsun
bir demet acıma
bir iki yoksulluk
azıcık aşkla
yoğurdum
son halini

ve sen hala olmamışsın.

mirfan k`
Blog

Masmavi Bir Düş Yollarım

Hayallerimin solundan yürüyorum ağır ağır
Bu gece senden uzakta her şey
Ayın yüzü tutmuyor görünmeye
Adadığım yeminler utanıyor
Tutulmaz bir yeminle
Genizler yanıyor dudaklarımı araladığımda
Metruk bir sabaha gebe tüm yıldızlar
Sevemedim belki
Belki doğamadım
O sabah gibi ıssız
Şimdi gülüyorum
Umut ediyorum
Bıraktığın gibi her şey
Bekliyorum
Ama hangi saksıya koysan
Şimdi
Biraz
Eğreti
Dururum.
mirfan k`
Blog

Tranquila – Dizlerimin Üzerindeyim…

Sakin ol!
Göğün dibindeyim, yarım burgulu hayallerim. Bırak da arayayım her harfinin altında bir ihanet.
Sakin ol!
Dizlerimin üzerindeyim, sillelerin atmosferden gelir yerin dibine gider.
Bu yüzden başka hayatlar peşindeyim.

mirfan.k`

Blog

Bindallı Halk Dansları Topluluğu

Aynı adı gibi giysilere bürünmüş 170 tane bindallısını aldı karşısına ve seslendi onlara;

“Bu iş emek işidir, bu iş sanat işidir. Bu iş insanın bedenine hükmüdür!” dedi ve arkasını döndü.

Yeni bir figür gösterip onların bedenlerine olan hükümranlığını test etmeliydi. Figür gecikmedi.
O halk oyunlarının, hele ûsluplaştırılmış halk oyunlarının nadir isimlerinden idi.
170 tane bindallı vardı karşısında…
170 tane emek cambazı…

Alın terleri ile yıkanmıştı o eski salonun cilalı parkeleri. Bindallılar emek veriyorlardı. Yer yer ayakları karışsa da, hareketi kavrayamasalar da onlar bindallıya gönül vermişlerdi.

Karadeniz oluyorlardı, Ege olup coşuyorlardı.
Halayda buluşuyorlardı sonra.
Sonra sonra kartal olup uçuyorlardı.
Emekler saatleri kovaladı.
Saatler günlere iliklendi ve haftaların üzerine örtüldü.

“… gece yarılarına kadar sürecek çalışmalar, çoğu zaman günlerce çalışacağız. Hepimiz bu işe gönül verdik, arkasında olacağız. Herkes bir emek veriyor; en büyük emekte bu ûsluplaştırılmış halk oyunlarını becerenlerde olacaktır” dedi ikinurlu bindallı lideri!

Sonra ardına baktı.
Bindallıyı aldı karşısına…
Biner biner…
“Önce bindallı olun, halka bürünün! Ben sizi dans ettiririm…”

Dedi ve davulunu aldı, gitti…

mirfan.k`
Blog

Asırlık Mezarlık – Er Kişi Niyetine…


Sert vurdum başımı bu sefer.
Gözlerim kapandı…
Doktor bir şeyler fısıldıyor fakat duyamıyorum. Birisi inatla kulaklarımı kapamış gibi…
Tıkanıyor nefesim boğazımda ama içimden bir ses “iyi olacak” diyor.
Evet, iyi oluyor bu bana…
Bir hıçkırık sesi tanıdık geliyor…
Dinlemem gerek sanırım. Çok yoruldum…

Beynim kaldırmıyor, ayıramıyorum sesleri.
İyi bir uyku zamanı…
Hiç uyunmayan tatlılıkta bir uyku…

Tatlı…
İlk…
Tatlı…
Son…

Toplanmış insanlar…
Sevenlerim… Sever görünenlerim…
Toplanmışlar, gözlerinde yaşlar…
Biraz geceden kalmalık var üstümde, kalmışım işte. Baksana kimse görmüyor beni.

Başım biraz kalabalık…

Hoş geldiniz…

Sizden önce gelmemin sebebi bacaklarımın uzunluğu olabilir. Taşıt kullanmıyorum, yeni kavuştum sağlığıma, aslıma…

Birisi uzanmış orada, o da dinlenme evresinde sanırım. Nedense hiç çekmiyor dikkatimi… Umursamıyorum; sevdiğim, en sevdiğim insanlara yöneliyorum fakat onlar bir telaş içindeler… Saklanan bir şeyleri hissediyor yüreğim…
Yüreğim…
Yüreğim?
Hissediyorum? Biraz garipsedim bu kısmı…
Sanki herkes küsmüş bana, konuşmuyor gibi… Takılmıyorum adeta… Takılmıyorum bende…
Biraz voltalıyorum geniş avulda…
Neden burada toplandık gibi saçma bir soruyu yöneletemiyorum kendime… Pek saçma gibi durmuyor aslında…
Ben ve sevdiklerim, en sevdiklerim, beni en çok sevenler – ya da sevmeyenler…
Ne işimiz olabilir ki bir camii avlusunda?

Başında sarıkla bir imam yaklaşıyor…

Oradan sakallı bir ihtiyar avazı çıktığı kadar bağırıyor…”-Er kişi niyetine…

Ölünün bir erkek olduğunu anlamak zor değil.
Bakıyorum en ön safta beni en çok sevenler var. Sol elleri göbeklerinin üzerinde, sağ elleriyle de destekliyorlar bu masum duruşu…

Hayret!

Ben geçerken herkes yol veriyor, kimseye çarpmıyorum niyeyse…
Ardından anlam veremediğim dialoglar sahneleniyor…
“-Nasıl bilirdiniz?”
“-İyi bilirdik…”
“-Hakkınızı helal edin”
“-Helal olsun… Helal olsun… Helal olsun…”

Helal olsun… Ne oluyor?
Yeşile sarılı tabut sırtlanıyor…
Mavi bir kurdele yanında…
Ağlamaklı 3-4 insan var dışarda… Onlarda sevenlerim… En çok sevenim birisi, en çok sevdiğim…
Ona yaklaşıyorum… Gri bir arabaya binip uzaklaşıyor…
Kısa sürüyor bu yolculuk… Arada sırada bende giriyorum tabutun altına… Bir koku var, hoş bir koku…
Sıcacık…
İçim ısınıyor…

Mezarlıktayız…
Kasvetli bir ortam…

“Ruhuna Fatiha… Zamansız… İmkansız gidiş…”
Aklıma takılıyor mezar taşlarından…
Derince kazılmış bir mezar… İçine ben bile sığarım, o derece büyük…
İnsanlarda anlam veremediğim bir telaş var. En sevdiklerim koşuşturuyor…
Tabut konuyor mezarın yanına…
Açılıyor…
Bir ışık çıkıyor sanki. Sanki gökyüzü biraz ekşiyor…
Bir kişi indi aşağı…
Ağabeyime benziyor…
Dimdik… Boynu bükük gibi duruyor, sevdiği birini kaybetti sanırım.
Birisi daha indi aşağı…
Rahat bir yer yapıyorlar…
Taşları ayıklıyorlar…

Tabuttan sarsmadan çıkarıyorlar kefene sarılı vatandaşı. Artık vatandaş olmasa da vatan toprağında huzulu olacağından hiç şüphe yok.
Sağına yatırıp arkasını toprakla besliyorlar… İçim burkuldu…
Daha önce de seyretmiştim fakat bu daha bir acıklı…Üzerine mertek diziyorlar alelacele…
Bir hasır örtüldü…

İlk küreği babam atıyor…

Ben de uzanıyorum ama sıra bana gelmiyor nedense… Herkes bir telaş içinde kapatıyor mezarı… Taşları ayıklayıp kumla dolduruyorlar ısrarla… Nasıl boğuyorlar bir görseniz, bir bilseniz…
İmam bir şeyler okuyor… İnsanlar elleri açık “amin” diyor, bende diyorum.
Ağzım eskimez ya…
Herkes yavaş yavaş gidiyor… Sevmeyenler öncelikli tabii.

Gitsinler…

Ben bizimkilerle giderim birazdan…

Hoca da gitti…

Olsun…

Bizimkiler taşlarla çevreliyorlar mezarı… mı… Evet, evet mezarı çevreliyorlar…

Sevenlerim de sevgi sırasına girmişler… Onlar da gidiyorlar…
Sesim çıkmıyor ya, duyuramıyorum kendimi…
Beraber geldik, bensiz dönüyorlar.
Bu olmadı…
Alınganım…
Alınıyorum…
Ben de peşlerine gideyim bari.

Doğruluyorum…
Kafama birşey çarpıyor, geri düşüyorum…

Bir saniye?

Er kişi?

Sevenlerim?

Ben…

Ben…

BEN!…

Ölmüşüm…

Ve bu sefer ben dönemiyorum mezarlıktan…
“Yerinmeyin biz de geleceğiz” dediğim gün gelmiş işte… Ben dönemiyorum…

Asırlık mezarlıktayım artık…

Sessiz, huzur dolu…

Taşımda tek bir yazı yazsın istiyorum artık…

Duyarsanız…

“Oksijen… Minnettarım…”

mirfanK`