Bu hikaye italik başladı.
Sonra yere yakın olarak devam etti.
Bir gün yerin dibine girecekti.
Bugün girdi.
Bir vapura bindik seninle. Adını bilmediğim bir denizin üzerinde süzülerek gittik yine adını bilmediğim bir eve. Yüzüme kaçamak bakıyorsun ama yakalıyorum seni. Utanmıyorsun, kaçamak bakıyorsun tekrar tekrar. Hayallerimin başkentini andırıyor bu yolculuk. Sana ne andırıyor bilmiyorum ama yüzünde tebessüm var. İznini istemeden üstüme alıyorum ve gururlanıyorum içten içe. Aslında benim içimde de tuhaf bir heyecan var ama nedenini bilmiyorum. Anlamsızca ilerliyoruz seninle. Saçların uçuşuyor rüzgarda, kıskanıyorum seni. “Ne oldu?” bakışını atıyorsun bana. Bende dudağımı büküyorum “Bir şey yok”. Biliyorum, mimiklerimi bilmiyorsun ama bakışarak çok şey konuşuyoruz seninle. Tuhaf başladı, tuhaf gidiyor kopmaya meyilli yolculuğumuz.
Dalga sesleri bir şarkı çalıyor bize ama umursamıyoruz. Fazla havalıyız yahu? Sonra bir durakta iniyoruz seninle, bana bakıyorsun yandan. Siyah bir palto var üzerinde. Saçların siyah, gözlerin siyah, palton simsiyah bakışlarındaki ışıltı da siyah. Korkuyorum bu karanlıktan. Yürüyoruz adını bilmediğimiz yollarda. Yine yakalıyorum seni kaçamak bakarken ve yine utanmıyorsun bu işten. Hayatımda sıradan bir gün gibi başlayacağını umduğum gün, hayatımla devam ediyor. Bunun şaşkınlığını gizleyemem senden. Sevdalı sevdalı yürüyoruz seninle. Dalga seslerinin çaldığı şarkıyı duymadan, sokakta bize imrenen insanlara dönüp bakmadan yürüyoruz.
Bir kaldırımda oturuyoruz. Gözlerine bakıyorum, sadece gülüyorsun. Üşümüş gibi bir halin var. Ama bunu da iznin olmadan üstüme alıyorum, titriyorsun aşkımın korkusundan. Evet, korkuyorsun benden. Kork, çünkü çok seviyorum diyorum. Sende “nasıl?” diyorsun. Asil bir ihtiyar geçiyor yanımızdan. Bastonuyla seni gösteriyor. Sonra bana bakıyor. “Boşver” diyor gözleriyle. O da bizim dilimizden konuşuyor.
Dayanamayıp konuşmaya başlıyorsun, neden gülümsüyorsun sürekli diyorsun.
Bugün hayallerimin bir günü gerçek oldu
Ama ben bir günün hayalini kaç gün kurdum biliyor musun?
Diyorum sadece. Susuyorsun haklı olarak. Sonra güvercinler, martılar geliyor yanımıza. Oturup dinliyorlar bizi. Aralarından en büyüğü lafa giriyor;
Kendi dünyamı kurmalısın
Çünkü yanında bir güneş var. Diyor.
Bu martılar çok büyümüş diyorum. Kalkıyoruz oturduğumuz yerden ve köhne bir apartmana giriyoruz beraber. Hayallerin gerçek olduğu gün hayallerim kadar güzelleşiyor. Birlikte bir eve çıkıyoruz. İçerisi tanıdık gibi. Oval bir ayna var duvarda. Mutfağın yerleştiriliş biçimi tanıdık geliyor, bu evde çok şeyler yaptım ben. Çok yazdım, çok içtim, çok sevdim diyorum içimden. Aziz bir dostumun evini andırıyor burası. “Sandalyeler aynı baksana” diyorum, anlamsızca yüzüme bakıyorsun.
Sürekli gözlerini kaçırmandan rahatsız oluyorum. Çeneni tutup kaldırıyorum başını “Neden bakmıyorsun?” diyorum, “İlişkimizi ağırdan yaşamalıyız” diyorsun. Mutlu oluyorum. Sen kalbimi kırıyorsun ama ilişki yaşadığımızı duymak beni çok mutlu ediyor. Serseri bir hüzün alıyor bizi. “Bari gözlerime bak” diyorum, hiç kaçırmadan bakıyorsun. Çok seviyorsun beni, ben de seni. Ellerimiz birleşiyor, sevda-mız asilleşiyor. Gözlerime inanamıyorum. Çok güzel şeyler yaşıyoruz. Hayat nasıl dedin, bilmem hayatım senden ibaret dedim. Sarıldık, biz ilk kez sarıldık.
Sonra
Boynumun ağrısıyla uyandım.
Seninle konuştum.
Hayatımda ilk kez uyanıkken bir kabus gördüm.
Uyanmak için bacağımı sıktım
Uykuda değildim.
Bunun şerefine gözlerim iki damla yaş boşalttı.
Sonra
Havayollarından aradılar. Bagajınız var mı dediler? Bir tane çantam, incinmiş bir gururum ve paramparça bir kalbim var. Ama onu yüreğimde taşıyabilirim dedim. Onayladılar.
Ben artık uçabilirim.
Fotoğraf, Kurgu: M. İrfan Kurudirek
[Dünaydın Sevgilim – Dokuz Doğuruyor]