Blog

Dünaydın Sevgilim – VII

Uzun zamandır ağlamamıştım
Rimellerim akıyor.

Rakı şişesi takıldı gözüme. İlk kez Rakı içen bir genç kız gördüm bu gece “çok yakıyor” dedi. Gerçekten yakıyor mu insanın içini diye düşündüm bende. Bir insanın içini başka bir insan yaktıktan sonra rakı, o yangına su oluyor deyip geçtim. Kız şaşırdı, belli ki beklemiyordu bu cümleyi. Acaba dışardan bakınca da sensiz mi duruyorum? İçerden bakanlar öyle diyor da..

Oturuyorum Rakı Sofrası’na. Önce yeminimi içiyorum sonra bir bardak su. Sek gitmiyor yeminlerim zaten dolaba koymamışım gün ışığında bozulmuş hepsi. Bembeyaz Rakıya bakıyorum bir de önümdeki genç kıza, müzik sesi var oldukça fazla. Kafamın içerisinde çalınıyor bir şeyler sanki. Genç kız çok güzel. Öyle ki seni unutturacak kadar güzel. Ben seni unutturacak derken o her haliyle seni anımsatıyor bana. İşte işin ilginç yanı da bu olsa gerek.

Sıkı durun!
Aşka yakın bir yerlerden bildiriyorum. Yüreğimin en uzak diyarlarında konuşmaya çalışan bir sefil var. Konuştukça sefilleşen, sefilleştikçe güzelleşen bir “sefil”. Derinden geliyor her ses. Güzel kız ideallerinden bahsediyor bana. Bir zamanki “İrfan’ı” hatırladım bir an. Neresinden tutarsam tutayım bu muhabbeti, bir yerinden sen çıkıyorsun ve elim yanıyor. Kaybettiğim bir “ben” var bu gecenin ortasında. Adresini bilmediğim için sana yazdığım kartları kendime atıyorum, “Gelen Posta Listesi”nde de adımı görünce seviniyorum.

Sen okumuşsun gibi.
Okuyup mutlu olmuşsun gibi.
Mutlu olup
Bana yazmışsın
Gibi.

Yükseklik korkum var benim. Bu yüzden alçaklara fazla yakınım işte, en azından böyle avutuyorum kendimi. Sen alçak değilsin, ben alçak değilim. Gölgelediğimiz alçaklar utansın. Yanarım da bugüne kadar kimsenin gölgesinde soluklanamadım; ona yanarım. Zavallı yüreklerde dolandım durdum, çırpınanları görüyorum bazen. Kafama esiyor gecenin bir yarısı sokağa çıkıyorum. Numarasını senle iliştirdiğim bir otobüse biniyorum, içinde adının geçtiği bir durakta iniyorum. Sokaklarda rüzgar sesi bile yok. Geziyorum ve ayak seslerimi katıyorum gecenin karanlığına. Bu aralar rimellerim akıyor diye üstüm başım simsiyah. Bu durum “Mavi”yi küstürüyor. Karşı karşıya geldiğimizde sustuklarımı getiriyorum gözümün önüne cebimden içkimi çıkarıyorum bir de onların “olmamışlığına” içiyorum. Derler ya; “şu kedi aç mıdır tok mudur?” diye dertlenip içelim. Sokakta kedi yok ki aç olup olmadığını sorgulayıp içeyim. Aslında mantıksızlık kaplamış dünyamı, alkolün uyuşturduğu bedenim, sana hayran olan ruhumun umrunda değil ki. Bedenimin her hücresi sana aşık biliyorum ve o kadar küçümsüyorum ruhumla baktığım zaman. Bedenimi hareket ettiremezken ben, ruhum geçip karşıma alay ediyor “Ne oldu? Unuttun mu?” diye.

Sana olan aşkımın -ki bu kelimeyi hiç sevmem- ayakları ters dönmüş artık. Gören, işiten ve şahit olan herkes kaçıyor etrafımdan. Ağızları açık, içlerinde bir pişmanlık. Yüzümü görmeden seni ve beni tanıyanlar “keşke” diyor. Görüyorum, biliyorum tüm bunları.

Bilirsin ya,
Sen de bilirsin.

Bencillik değil benim ki;
Fazla rahatlık.
Rahatlığım
Aşkın gözünden dünyaya bakmam değil;
Aşkın bir gözünü kör edip
Diğerine resmini
Koymam

Fotoğraf: Sema Demir
P.S: Büyüdükçe güzelleşiyoru(m)z

mirfanK’09 ´CZ´
[Dünaydın Sevgilim – VII]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir