kimsesizliğine emanet edilmiş evlerin yanından hızlı geçtik. sonuçta bizler kimsesizliğin kemiğine bıçak dayayan hisler idik. ruhumuzun “huzur” ile ilgili tüm vanalarını açık bıraktık; aşıklar çay bahçesinde biraz limonata hikâyesi dinledik. “ada’dan beslen” dedi birisi.
tepeden büyükada rum yetimhanesi’ni gördüm ben; içimden birkaç kimsesizin kemiklerinden bıçaklarını çektim, alışkanlık işte.
hem sonra düşündüm de; iyi ki seninle gelmemişim ada’ya.