Blog

Sevgisizler Yurdu

“Her şeye rağmen seni seviyorum” diyebilmek hayata satır başı yaparak devam etmektir…

Kalbinin hala onun için atmasından daha büyük bir duygu icad edilmemiştir muhakkak.

Çok uzun zaman hasbıhal etmeyeli, belki sana göre çok kısa bir zaman, belki bir göz yumma anı. Ama uzun zaman oldu bil. Olmamışlıkların meyveleri hala ham.

Daraldığında yine derin nefes alıyor musun? Ciğerlerine dolan hava bastırıyor mu içindeki sesleri bilmiyorum. Ama bilmeni isterim ki aldığım her nefes daha da çok konuşturuyor içimdeki seni. Hayat çok acımasız bazen. Ne zaman tamamiyle sana odaklansam sırtımdaki sızıyla uyanıyorum. Anlayacağın hala sırtımdan vuruyorlar. İyi ki göğsümde bir yerlerdesin…

Soracaksan eğer “nasılsın?” diye, senleyim. Sen sormadan cevaplıyorum hala birçok şeyi.

Sendeki bana iyi bak.
Çünkü ben
Bize çok iyi bakıyorum.

Seni seviyorum.

Zamanla değişen çok şey vardır elbette. Ama bazı sevgiler vardır ki bizim sevgimiz kadar yüce, bizim hislerimiz kadar kuvvetli, bizim düşlerimiz kadar yücedir.

Ama ne olursa olsun kimse benim kadar sevemez.
Çünkü ben
Hayata
Satır başı yaparak değil,
Sayfa atlayarak
Devam ediyorum.

Seni seviyorum.

mirfanK’10
[Biziz]
Blog

Histeri

Hissizliğini hissetmek
Bunu hisli bir şekilde dile getirmek
Fena
Acı.

Biz ayrıldık.
Ben istedim.

Yiğit ve buram buram gidiş kokan iki dize. Kabahatini bilen bir çocuk gördüm. Karşısındakini parçalayan, güvenini yerle bir eden bir çocuk, kimine göre adam! Başkasına sadakat gösterirken kendisini aldatan insanlardan bu da. Körü körüne sadakat gösteren bir kızın düş evini yine kızın silahıyla yıkan birisi. Sadakat gelişmiş bir duygu değildir, alınmış bir karardır.

Sonra çocuğun ağzından kızın gidişini uğurlayan sözler duydum. Canım yandı biraz. Belki fırsat yokluğu çekiyordu o ara, belki yıldızların masumiyetine inandı diye düşündüm. Ama gel gör ki bizler sonradan kazanılamayan her şeye karakter diyoruz. Üzülmedim, geçti.

Bazen her şeyi bilmek kötü, bazen her şeyi bilmek zehir. Haklı olmak bazen en kötü durum. El bağlı, kol bağlı, gönül zaten yok.

Ben sevginin siyam ikizini de aldım yüreğime.
Korkma
Üçünüze de yer var.

Ayrıldık
Her günümden on yıl gitti.

Ağızdan çıkan harflerin sayısı kadar kolay değil elbet. Bir insanı söküp atmak yürek işi. Birisini ne kadar sokarsanız hayatınıza, o da o kadar sokar ya hayatınıza. İşte bu durumun adı da bu. Evlat acısı gibi değil bu. Sobaya elin değişinin yakması gibi değil, bunun ayrı bir yeri var. Ayrılığın dünyası tamamen ayrı. O hep oradan yakar.

Yahu gittin madem, adam gibi git! Çocuk gibi değil.
Hiçbir şey hatırlatmasın seni.
Kırıntın dahi kalmasın içimde
Böyle gidilmez
Sevgiden daha büyük olmalı
Ayrılık.

Anlamıyor musun?
Hala
Her adın geçtiğinde
Telaşlanıyorum.
Dilim tutuluyor
Yürüyemiyorum.

Unut
Hatırla-
ma
Ama.

mirfanK’10
[Haklı]
Blog

Erken Sonbahar


Yaz tazesi güneş sıcakları seni mutlu ediyor ama
Kuruyan bir çift yaprak var
Bak.

Göçmen kuşlar yine önlerindeki kuşların kanatlarını takip ediyorlar biliyor musun? Senin gidişinden sonra yaşadığım ilk sonbahar bu. Şimdi ezip geçiyorsundur aşkımla hayat verdiğim o güzelim yaprakları. Olsun. Biliyorum ki onların her kırılış sesinde beni hatırlıyorsun ve yüreğinde bir şeyler toparlanıyor.

Yaprakları dökülen ağaçlar büyüyünce en büyük aşk olacaklar…

Hadi bakalım becerebilecek misin ardına bile bakmadan soldurduğun yaprakları süpürebilmeyi? Yetecek mi gücün onları savurmaya? Savrulurken onlar dört bir yana dökdüğün yaşlarla yetişecek olan ağaçları da kurut ama, büyümesinler.

Bana söz verdi sonbahar
Artık uğramayacak bana.
Ve ben
Acılarımı emanet ettim
Estireceği en sert rüzgarlara.

mirfanK’10
[Sonbahar]
Blog

Veda

İlk “merhaba” kadar akılda kalıcı
İlk tokalaşmadaki kadar sıcaktır.
Gelişin bir kokusu varsa eğer
                                               Veda’nın tadı acıdır.

Her söylendiğinde yeni bir başlangıcı müjdeler belki…
Hiç yaşanır mı hayat “belki” diye?

Belki…

Hiç gelmedin sen akşamın karanlığıyla. Geldiğin, gelmeyi düşündüğün yerlerde yaşayanlardan değildim ben. Uzak, uzak olduğu kadar eğreti bir duruş sergiledim hayatının raylarına. Yolundan çıkar belki mutluluk trenin. Belkiler ile yaşanır hayat. Keşkelerin koynunda uyutulan bembeyaz düşler gibi habersiz yenir yalanlar. Bilirim.

Git.

O kadar derin işledi ki gidişin yüreğime. Yaşadığım her gidişte hala sana el sallıyorum. Gözümdeki her yaşı gördün muhakkak. Ama bu gidişinde saklanmış gözyaşlarımla ağladım. Her yaşımın tadını bilirsin. Tuz buz olurdun ya ben ağlarken. İyi ki görmüyorsun bu yaşlarımı. Acı, acıtıyor. Kan görmeyeceksin bir daha emin ol.

Gittim.

Yutkuynamıyorum ki. Boğazımda düğümleniyor her sözüm. Derin bir kuyu artık yüreğim bazen merak edip taşı yuvarlıyorum içerime; ne de olsa sen yoksun çarpsın en dibine de yerimi bileyim diye. Ses yok. Tıpkı her gece başımı yastığıma koyduğumda “gel” haykırışlarımın sonunda olmadığı gibi. Ses yok!

Gittin.

Onlar gülmeyi hakettiler şüphesiz
Birlikte ama.
Ağlarken birisi
Omuz olmalıydı diğeri
Hangisi
Neden
Gitti bilinmiyor
Şimdi bir el-veda
Diğeri boş.

Gittiler.

mirfanK’10
[Üçbeşsekizbindokuzyüzseksenyedi]
 
Blog

Masumiyet Rüzgarı

İlk göz ışıltısı
İlk kalp çarpıntısı
Yol verin.

Yaşamak için bunu kavanozda saklamaya gerek yok.

“…”

Avuçlarımda büyüttüğüm masumiyet sığmayınca solmasını bekledim. Evet, belki yanlış yaptım fakat bunu ağlaya ağlaya yaptım. Bilmiyorum bir saksıda yetiştirebilseydim eğer böyle olmazdı. Etrafımda yaşayan herkes bu çiçeğe gözünü dikti. Kimisi yapraklarından kopardı gitti, kimisi gövdesini inceltti. İçimde hiç büyümeyen bir çocuk vardı hani? Masumiyetime göz dikenlerin asıl amacı o çocuğu kollarını kesip dilendirmekmiş. Masalcı bir amca söyledi.

Ama o günden sonra aynaya bakarken utanmadım hiç. Sevilmek güzel geldi bana, gülümseyişlerimin ışıltısı değişti ve kalbimin ritminde bir farklılık söz konusu. En sevdiğim öğün oldu ailemle yaptığım pazar kahvaltıları. Hep birlikte geç uyanıp hep birlikte güldük. Sonraları öğrendim ki gülmek çok güzel.

Egolarımın kabuk bağlamasına izin verdim çok sonraları. Kabuk bağlamadan önce onlar çok yıprandım ben. Daha içimdeki o çocuğun bile farkında değilken ben kim bilir kimler kirletti masumiyetimin ellerini. Bir gün gözyaşlarımla yıkadım çocuğumu ve kabuk bağladı içimde ego adına ne varsa.

Çok düşündüm yitirdiğim şeyleri. Elimde bir fener ile aradım hem yitirdiklerimi hem de yitip gidenlerin sırtına binip kaçan masumiyetimi. Keşke diyorum şimdi, keşke içimdeki çocuğa konuşmayı öğretseydim de ben karanlıkta elimde fenerle biçare dolaşırken “ben buradayım” diye haykırsaydı. Boşuna karanlıkta ürpertmeseydim güngörmemiş duygularımı.

Gözyaşı ve hüzün yumağı yerini eşsiz kahkahalara bıraktı şüphesiz. Çok sevindim ben, çok mutlu oldum.
Şeytanlara kurban ettiğim şeyleri şimdi melekler koruyor. Evet, melekler koruyor.

Seni seviyorum.
Keşke.

“…”

Kız çocuğun mezarından kalktı
Son kez elini sürdü o soğuk taşa
Yüreğini okşadı

Ve

Perde.

mirfanK’10
[Masumiyet Rüzgarı]
Blog

Mutluluk

“Hiç bilmeden açık bıraktığınız kapıdan girer mutluluk…”

Ya öldür
Ya unut
Çelişkisinden galip çıkmaktır mutluluk.

Denizi seyrederken kıyıdan
Geçen yelkenlerin renginden
O’nun gözlerini çıkarmaktır
Ve batınca güneş
Ay’dan ´yüz´ bulmaktır
Umarsızca.

Ellere çok gördüğünüz aşkı
O’na vermektir
Sevilmeden
Düşünülmeden
Aklında yer etmeden
O’na vermek
Tek kırıntısına kadar
Düşünmeden bağışlamak…

Ellerimin ulaşamadığı mutluluk
Rüyalarımı süslemekten başka
Ne işe yarar ki?
Eğer sen isen rüyalarımı süsleyen
Gözlerim açıkken yaşamak
Neye yarar ki?

Bir an ise yaşadığınız
Mutluluk
Ömür sürüyorsa eğer
Aşktır
Gel.

mirfanK’10
[06ebu13]
Blog

Sen

Uzaktan bakınca eğer
Bir saman alevi gibi
Görünüyorsa
Bendeki “sen”;
Gönder birisini dokunsun bak!
Uzaktan izle
Dünyada bir kul
Nasıl yanar
İnsan cehenneminde diye.
İzle bak
Nasıl kızarıyor o cüretkâr parmaklar
Bendeki senin
Alevlerinde.

mirfanK’10
[Kilit]

Blog

Özlem

“Bu geçmişe duyulan bir his değil, geleceğin olmayışına yapılan bir haykırıştır.”

Uzak durun
Hepimiz aynı şeyi
Özlemiyoruz.

Amca;
Kızıma iyi bak!

Önce bir müzik dolar odaya. Beklemeyi çekilir bir duygu yapan bir his ile karşı karşıya kalır insan. Ardından yaşanmamışlıklar hanesine yaşananların bir kopyası yapıştırılıp maske takılır o güzel duygulara.

Bir yol kıyısında, bir kadın.
Nasıl sevebilir bir insan
O’ndan çok
O’nu özlemeyi.

Çok kalabalıkken etrafın
“Gitmek istiyorum”
Feryadındır özlem
Ne sensin özlem ne de ben-
im.
Özlem sen-
in.
Özlem ben-
im
Özlem biz-
iz
Bırakma.

mirfanK’10
[Kilit?]
Blog

Yokluğun – II

Gece radyoda çalan parçaların aralarına kim sakladı seni?

Ama şu bir gerçek ki
Çok yakışıyor yokluğun yanıma.
Bir tek benimle
İyi gidiyor yokluğun.

Sana yoğrulurken gecelerim
Rüyalarım hep sana yoruluyor
Bir ağaçtan papatya koparıyorum
En çok senin kulağına yakışıyor.

Gecenin her rengini bilmek yokluğun.
Hiçbir tonda olmayışını bilmek,
Koynunda gecenin
En zifiri karanlığında yokluğunun
Bir sigara ateşi kadar masum.
Ama bendeki rengi beyazdır yokluğunun.

Ve neden sonra
Zamanın öğretemediği tek şeydir
Yokluğun

mirfanK’10
[Halayokluğun]

Blog

Gidenler

“… bir anda gidenler” gerçek aşklar değildir. Onlar aşkın yakan alevleridir, sadece aydınlatan alevler. Isıtan alevler ise bir anda gidenlerden sonra başlar ve yavaş yavaş yakar…

Karşılaşmışken onlar uzaktan bir bebek bakışıyla seyretmeyi tercih etmek. Mesele bu aslında. Mutlu olmak için yazgı ile yapılan düelloda silahı ilk çeken olmalıyız. Belki de en çabuk olmalıyız. Ne olmamız gerektiğini bir kenara bırakırsak önce biz tetiği çekmeliyiz.

Yazgıyla yapılan savaşı kazananlardan `bir savaş öyküsü´ dinlemek isterdim. En kötü ihtimalle tetik çekilecek olan taraf hakkında bilgi edinmiş olurum, yahut olurdum. Tam olarak yenildim mi bilmiyorum aslında. Savaşın başladığı veya başlayacağı da belli değil. Bir mağlubiyet var hayatımda o kesin. Ama savaşın çıkmadığını biliyorum. Çünkü bir silah geçse elime ilk önce kendimi vururdum.

Dönüp sevgime bakıyorum. Dizlerinden yukarısı görünmeyen bir çift var. İnsanlar gerçekten bilmiyorlar sevgimin kudretini. “O” bilse bunu bilmekten ölecek, diğeri bilse “saçın tek bir teline dahi dokunmasaydık” diyecek. Bir silah geçse diyorum ya. Yazgının bir günahı yok.

İki insan ne zaman karşı karşıya dursa bir terazi misali, bir taraf ağır basıyor. Her zaman birisi daha çok sever derler ya ben teraziden geçtim dünyanın dengesini bozuyorum. Olduğum taraf hep ağır basıyor, belki de bu yüzden susuyorum.

Ben
Hiç yalan yapmadım
Hiçbir günah
Karışmadı ellerime.
Avuçlarımda
O’nun kokusu varken ben,
Ay’a karşı ağlamadım
Değmedi
Parmaklarım gözyaşlarıma.
Olur da görürse
Yaşlarımı
Üzülür
Yüzü düşer,
Dudağı bükülür
Ben
Ölürüm.

mirfanK’10
[Son’sun]
Blog

Mutluluk

Gözyaşlarım kulaklarıma doğru akıyor.
Duymadığım sözler var biliyorum
Belki duymayayım diye çırpınıyor
İki damla yaşım.

Aşka dair söylenmemiş hiçbir söz kalmamıştır bilirim.
Ama senin hepsini duyduğundan
Emin değilim.
Ne zaman aralansa dudaklarım titreyerek
Sana yükselen
Bir harfinde
Bin anlam içeren
Kelimeler çıkıyor.

Seni sensiz düşünmek ölüm.
Ama senin içinde olduğun düşünceyi
Beyinde barındırmak
İşte budur ölümü yenmek.

Sen sakın düşünme beni.
Ne zaman mutlu olmak için kafanı çevirsen
Ben o zaman
Orada olurum.
Mutlu olursun
Sonra
Kaybolurum.

mirfanK’10
[Yâragidelim]
Blog

Nefes

Közleri ateşe çevirmeyi bilenlerin nefesi
Ateşi
Küle çevirecek kadar
Kuvvetlidir.

mirfanK’10
[Üfle]
Blog

Hatırlıyorum / Bizdik

“Gözlerimin açık olduğu her saniyeyi seninle geçirmek istiyorum. Paranın asla satın alamayacağı şeydir aşk. Cebimizde duran paraya insanların bakışı tuhaflaşsa da içimde beslediğim aşka asla öyle tuhaf bakamazlar. “

Eğer birisinin gözyaşları sırtından aşağı süzülüyorsa, göğsünde bir şeyler eksik demektir.

Bazen doğru olduğu için yapılan eylemler düşünüldüğü kadar doğru olmayabilir. Çünkü her doğru insanları mutlu etmek için tasarlanmamıştır. Bazı doğrular vardır ki insanları yanlışa sürüklemekten başka bir işe yaramaz. Sürüklenerek gidiyorsan doğruya işte bu en büyük yanlıştır.

Eğer elim nefesimden daha çok sevdiğim birinin elindeyken vereceksem “son nefesimi” gözlerimi kapatıp beş dakika sonra onunla açacaksam gözlerimi / Doğrusuz yaşayabilirim ben.

Sorarsa birisi bir gün
Yahut izlersen
Hislerim kadar
Bembeyaz bir perdede
Bizi
Sen de
Hatırlıyorum / Bizdik
Diye söyle
Sonra sus
Sen de.

mirfanK’10
[Benyaşıyorumonlaryazıyorlar]
Blog

Kıpırdama

O kadar beklettim ki seni yüreğimde…

Sana dair sözleri dudaklarımdan topladılar. Yüreğimin limanlarında yasak avlandılar bazıları. Bir gidiş için bekletmedim seni asla. “Pişman” diye geçrisen aklının bir ucundan; değilim. Nefes alan tek parçam olarak içimde yaşıyor olduğunu bilmenin verdiği “aşk” kırpıyor gözlerimi.

Ben nasıl yenik düşmem zamana? Nasıl bağlanmaz elim, kolum, dilim… Ben senden bahsederken nasıl akıp gidebilir ki zaman? Kim alabilir ki bende ki seni? Usulca siniyorsun uykularımda kanıma. Biliyorsun. Bir çığ gibi büyümüyor, bir kış gibi esiyorsun içimde.

O kadar anlattım ki seni bir yerlerde…

Kimseye vermedim hesabını güzelliğinin…
Ve hiç arkama bakmadım seni severken. O kadar anlattım ki seni birilerine. Onlar dinlerken de sevdim seni. Ben anlatırken ağladı onlar, onlar ağlarken de sevdim.

Onlar seni hiç görmediler. Hiç bilmediler seni. Sadece sendeki beni bildiler ve çizdiler.

İçi en sevdiğin şarapla dolu
Ağzı mantarlı bir şişenin içerisine koydular seni.
Seni yüreğimde yıllandırıyorum
Yüzünü
Şişede.

Resim: Sema Demir [Czech Republic / Brno]
Kurgu: İrfan Kurudirek

mirfanK’10
[Şişedekikadın]
Blog

Melekten Bir Gece

“Aşkı paslandırmaz asla,
Yağmura karışır, duşta saklanır gözyaşı.”

Bir nehir oturdu gözlerime. Geldi karşıma bir melek oturdu sana yakın güzellikte. O söyletiyor tüm bu güzel sözleri. Ben söyledikçe gülümsüyor, sen duydukça küsüyor bana. Belki güzelliğini kıskanıyor, belki melekliğini ama küsüyor.

Nehir önünde duracak sözlerin hani? İki dudağını aralasan doğacak güneş. Biliyorum. Nerede o iki parmağın – ki o parmaklar durduran nehri, dokunan gamzlerime.

Hani…

Ben çaresizce
Biraz uzansam
Mutluluğa dokunurum
Sandım
Yanıldım.

mirfanK’10
[Duştaykenağlayalımbirbirimizikandıralım]
Blog

Musluktan Aşk

Aşkından bir damla damlat ki yüreğime
Yeşillikler içerisinde büyüsün
İçimde yaşayan çocuk.

Adım geçtiğinde kaç kez nefesini içine çekiyorsun kim bilir.
Gündüzler kısalıyor, uzuyor geceler bilmiyorsun.
Sen bir dilek tutuyorsun parlayan yıldızlar kaydığında, ben nöbetini tutuyorum o gecelerin.
Bir gecesi vardır her insanın hayatında
Her gece başını yastığa dayadığında
Sabaha kadar başında beklediği
“Bir gecesi” vardır her insanın.

İçinde yellerin estiği bir dağ evinin
Gölgesinde kalan fidanım belki
Belki yüzyıllardır akan suyun
Geçmediği tek yolum.
Camdan tavanı olan
Bir “düş” eviyim sensiz.
Seyredince yıldızları
Saçıyla oynuyorum içimdeki çocuğun,
Uyutuyorum
Büyütüyorum.
Ama
Görünce seni suyum, yolum, gölgem, evim
Yeşilmiş gibi davranıyor içim,
Büyüyormuş gibi yapıyor
İçimde
Yaşayan
Yaşlanan
Çocuk.

Not: Bu anı çok seviyoru(z)m

mirfanK’10
[Saçımlaoynamasalanlatbanaamauyutma]
Blog

Masal

Ben çocuklara yedirmek için yapmadım.

Birisini uyutmak için yapılan bir şey değil bu.
Bu, birisi için değil çünkü.
Bu sadece güneşi ısıtmak için yapılan
Ovuşturmadan başka bir şey değil.
Yansa da ellerim
Avuçlarımın arasında ise güneş
Ve ben inanıyorsam ısındığına
Ben aşığım demektir.

Masallarda ölüm vardı hani.
Hani masallarda kavuşamazdı sevenler?
Ben yaşattım seni
Kavuştum sana.
Şayet bilirse bir gün masallarımı birisi
Ben bilmeyeyim
Sen üzülme.

mirfanK’10
[Masalyokmubugece?]
Blog

Deneme – Üç

Kumda bıraktığın izleri silmek için
Kıyıları
Döver deniz.

Hangi haykırış seni yolundan döndürür bilmiyorum. Düşleri alabora bir kadın gibi gittin biliyorum. Ama en parlak yıldızı bağlamıştım düşlerine sönersen eğer, yıldızımla parla diye.

Yakılan en yanık mısraların göbeğinde kaybetmiş bir adam. Melekleri kıskandıracak kadar sevmek ilaç değil yaralara mutlak. Ama bir sahilde izini dalgalara emanet eden bir kadına “dur” diyebilmek… İşte bu çok büyük bir cesaret. Sahilde esen rüzgara emanet etmek sevdiğinin kokusunu. Oradaki kayalıklara göz kulak ol demek. Adamın işi zor.

Kadının izlerini yok etmek için parçalanıyor deniz. Köpürüyor, içi içine sığmıyor evet. Deniz o kadar büyük ki bir sahil parçasına bile tenezzül ediyor. Bir izi yok etmek için bu kadar uğraşmak neden? Gözün mü var deniz?

Şimdi tamir edilemeyen bir yürekle kaldı adam.
Kadın sahilde izlerinin silinişini izledi. Sonra denizin en ucuna baktı ve konuştu rüzgarla…

Ağzı mantarla kapalı
Bir şişeyle sevdiğimin harfleri gelseler
Onları okusam da
Öyle ölsem.

Fotoğraf: Murathan Özbek
Kurgu: İrfan Kurudirek

mirfanK’10
[Olacakgibi]
Blog

Deneme – İki

Tüm yeşilliklerin inadına pembeye büründü kadın…
Gökyüzüne baktı
“İçimdeki yerini değiştirdim bugün…”
Git.

Çalmasını bilene güzel bir enstrüman “gitmek”. Kış gelir, soğuk gelir, kar gelir, mevsim bahar olur kuşlar gelir sonra sen gelmezsin direk sonbahar gelir.

İşte bir kadının mektubundan dökülüp gidenler bundan öte olamaz. Vazgeçmekten vazgeçmek bile büyüklüktür aslında. Ama önce vazgeçmeyi, gitmeyi düşünmenin büyüklüğü var.

Bu kadar büyüklüğü kaldıramam dedi kadın…

Döngüdür belki. Gidince ben boşluğum dolar elbet, yenileri gelir. Sevilir birileri yine benim pembe elbisem dahi yer etmez zihinlerde. Düşüşüm / Çıplak ayaklarımla üşüyüşüm / İçimde bir yerlere seni gömüşüm. Bunlar bilinmez ki…

Kadın yazdıkça parçalanmadı asla.
Gittikçe de parçalanmadı.
Sadece
Rüzgar
Mektuba yakın bir yerlere
Kokusunu bıraktı.

Gittiğim yerler soğuk, zifiri, bakımsız ve çıplak. Yani gelme.

Kadın çok mu düşündü sevdiğini bilinmez ama iki kelimenin birine “gelme” arzusunu yapıştırdı. Yaptığını bozmamak için kaçtı kadın kimine göre. Bana göreyse kadın yeşile pembeyi çok yakıştırdı.

En nihayetinde kusursuz bir resmin ortaya çıkabileceği ihtimaline sarılıp düşleseydim seni eğer
Sabırla ve kararlılıkla inansaydım
Binlerce parçasını itina ile yüreğime sokuşturduğun
Mutluluk tablosunu tamamlamaya çalışsaydım.
Pembe giyinmezdim.
Maviye bürünürdü her şeyim.
Kollarında son bulurdu en eşsiz hikayem.

Kadın çapını aştı. Bilinmeyenlerden, tadılmayanlardan vazgeçti kadın. Korkmadı evet. Önemli olan bu yarışa katılmaktı ve kadın tüm gücüyle koştu. Sen de korkma bu yüzden.

Ardına bakmayan tüm kadınlar gibi
Kayboldu yeşillerin arasında bir kadın
Masmaviydi gidişi
Ardında kalan mektup simsiyah.
Okuyan gözler olmasa da
Gitti kadın
Bir erkek gibi gitti.

Fotoğraf: Murathan Özbek
Kurgu: İrfan Kurudirek

mirfanK’10
[Kadınıngözündengörmek]