Blog

[Kartpostal] Aramızda Mevsim

aramızda mevsim

“Şimdi hatırlıyorum, ellerim üşürdü yanan yüreğime inat; sen ağlardın bazen, ben bakamazdım. Aramızda kaç mevsim vardı sevgilim? / İnan parmaklarım açılsa sayacaktım.”

Sandalda midye dolma yediğimiz günlerde -30 dereceyi anlatıp gülerdik. Seferberlik çıkar, okullar tatil olur, orada aşk mı olur filan. Hatırlarsın mutlaka. Kusana kadar gülerdik, şimdi kusana kadar donuyorum sevgilim.

Çıkan şeyler arasında seferberlik yok, çocuklar okula güle oynaya gidiyorlar, hele sevgililer, içimi acıta acıta geziyorlar el ele. Sen de her iki anlamıyla burnumda tütüyorsun.

İnsan burada sigarayı bırakabilir, duman tiryakileri için çok ideal. Doğal içiyorsun zaten. Bazen bu durum aleyhine oluyor, iç çektiğini anlıyorlar nefesinden. O yüzden seni andığımda yavaş bırakıyorum nefesimi, çoğu zaman içimde boğuluyorsun sevgilim.

Aramızda kaç mevsim var şimdi sevgilim? Ben kardan adamın atkısını bağlarken sen kısa kollu gömleğini ütülüyorsun, ben kar maskesiyle nöbet tutarken sen balkonda kahveni içip yaprak seslerini içliyorsun, ben burada “sen” diye yanarken sen “ben” diye soğuyorsun. Yapma sevgilim. Donma.

Bu mevsim kapalıdır yollar, biraz daha kal.
Baharda gidersin, olmaz mı?
Yanarım, donarım, ölürüm / kal.

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12

Blog

[Kartpostal] Körebe

körebe

“…” bir gün uzakta durursam n’lur unutmayın beni, uzattığımda tutun elimi. “…” – Göksel

Az uzağımda çok saçma bulduğum bir konu tartışılıyor. `Madem öleceğiz neden yaşıyoruz?` diyor biri, bir başkası `Önünde sonunda mutsuz olacağız o yüzden şimdi başlayalım bu oyuna` diyor. Öteki ise: hayretle sizi izliyorum diyor. Bilerek veya bilmeyerek diğerlerini ötekileştiriyor.

Şimdi birisine göre düşünsem seni hiç özlememem gerekir. Başkasına göre düşünsem sana her saniye gitmişsin gibi davranmam gerekir. Ötekine göre düşünsem “sen kimsin?”

Her şeyi bir kenara bırakıp fazladan bir saat kopardığımda gözlerimi kapatıyorum ve senli dünyaya bağlanıyorum. Tüm ışıklar ve sesler seni lekeliyor o yüzden karşına körebe olarak çıkıyorum. Seni asla yakalayamayacak olsam da ufak tefek dokunuşlarım beni yaşamaya ikna ediyor. Bazen kokunla bir anlaşma imzalayıp birkaç saniyeliğine avuçlarımı yüzünle dolduruyorum. Bu kokunun üzerine yüzünü çizmek gibi bir şey. Tanımsız.

O dünyaya bağlanıren iyice örtünüyorum. Gözlerim kapalı, etrafta ne var inan hiç bilmiyorum tek bildiğim şey; iliklerime kadar donuyorum. Senden kaynaklanan bir soğukluk bu. Çok ciddiyim. Bir gün benim dünyama gel, sessizce izle beni, hatta karşıma çık istersen, tanıyamam seni. Etrafımdan birisi adını fısıldasın, gör bak nasıl yanıyor yüreğim, nasıl terliyor avuçlarım gör bak. Senden kaynaklanıyor o dünyanın soğukluğu. Birisi üşütmüş seni veya sen birisinin yüzünden üşütmüşsün, hıncını benden çıkartıyorsun veya aklını.

O dünya karanlık değil mi? Görmedim ama hissediyorum. Işıksızlık seni tarif ediyor gibi ama senli düşlerim ışıl ışıl bil.

Bir saniye!

Biz aynı kişiden mi bahsediyoruz?

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12

Blog

[Kartpostal] Dondum, Gel!

dondum gel

Şimdi içten içe seviniyorsun biliyorum. O orada yalnız kaldı haykırışlarını ve ardından attığın o tuhaf kahkahanı duyuyorum. Peki ya yalnız kalan sen isen?

Son zamanlarda iç sesimi kimin yönettiğini merak ediyorum. Bana öyle şeyler söylüyor ki inan yutkunamıyorum. Bugün çok soğuk bir nöbet geldi. Çok soğuk diyorum, bunu iyi algıla. Yani nefes alıyorsun burun deliklerin birbirine yapışıyor, ciğerlerine giden nefes içini titretiyor. Sonra parmak uçlarından üşümeye başlıyorsun, önce ellerin, sonra ayakların hissizliğe kavuşuyor. Yürümek, zıplamak veya başka bir hareket kâr etmiyor. İçimi ısıtan sen varsın, her fırsatta seni anıyorum.

Bazen bilincini yitiriyorsun. Hani hatırlıyor musun buraya gelmeden önce elinde elimi terletmiştim, kokun sinmişti hani. Nöbetin sonlarına doğru kendimi avucuma yapışık buldum. Kokunu tazelemek için avucumu parçalıyorum. Kokunu unutmadım asla! Ama tarif edemiyorum, anlatamıyorum.

Avucumu fazla üşütmüşüm, parmaklarım şişti önce, açılsın diye sıcak suya tuttum. Meğer yanlış yapmışım ellerim balon gibi oldu. Elimi yumruk yaptım öyle geziyorum, diğer türlü çok acıyor. Koğuşa geldiğimde uyku bastı. Uyumaktan korktum, yan tarafımda yatan arkadaşım “ölmezsin uyu uyu” dedi. Ölmekten mi korkmuştum yoksa uyurken avucum açılır içinden sen düşersin diye mi korktum bilmiyorum. İç sesime sormam! Böyle ortada kalsın daha iyi.

Avucumu açamadım ama ellerim iki yanda seni diledim Allah’tan. Birkaç saniye rüyamda görsem seni yüreğimin yumruğu açılacak. Allah büyük, biliyor seni nasıl özlediğimi.

Bir düşe uyuyorum şimdi ve çok üşüyorum.
Gel.

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12

Blog

[Kartpostal] Gidiş Kokuyor Gecem

gidiş kokuyor gecem

Sen hiç yokmuşsun gibi davranamıyorum burada. Sen vardın ve şimdi yoksun. Ben aradaki yaşanmışlığı hayatımdan ayıklamaya çalışıyorum. Bunu yaparken bir taraftanda yaşamaya çalışıyorum. Anlayacağın çok çalışıyorum.

Kim demiş gidiş beyinde başlar diye? Senden bir adım uzaklaştığımda, aramıza o lanet mesafeler girdiğinde kopmuşuz biz. Parçaları yavaş yavaş yerine oturtuyorum, her şey çok net artık. Yani her şey bir “ayak” ile başlamış; bizim bitişimizde beyin ayağa paspas olmuş sevgilim.

Ne yapmalıydım bilmiyorum. Belki de bu denli yaşamamalıydım seni, daha az sevmeliydim, daha az özlemeliydim hatta daha az aramalıydım. Ben seni aradıkça, sana ihtiyaç duydukça sen bir nimet oldun. Tüm bunlar seni gidişe itti. Çünkü ben hep vardım senin için. Canının yanışı, gözlerinin doluşu, düşlerinin batışı hep benimle son buldu. Ben sana omuz oldum gözyaşlarını dindirmek için. Sense basıp gittin. Gittin.

Şimdi bir ölü gibi yatıyorum. Ruhum senden kurtulup bedenime koşmak istiyor ama beceremiyorum. Giderken bırakman gereken tek şey ruhumdu. Zira gururum, varlığım, hislerim paspas olmuş sana. İstemem geri. Can çekişiyorum şimdi buralarda. Bulduğum her boşluğu seninle doldurmanın pişmanlığını yaşıyorum sadece. Annem diyorum, belki annemin sesini biraz daha duysaydım yarın birgün şehit düşersem gözyaşı az olsun isterim. Ama pişmanım ondan çok sana değer verdiğim için.

Annem;
Sana ruhumu kaybettim desem, seni ihmal ettim desem “gözleri kızarmış anasının kuzusunun gel bakalım” deyip sever misin beni?

Sever misin annem?

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12

Blog

[Kartpostal] Kimseye Söyleme

kimseye söyleme

“Şu an yaşadığım düşüşten korkmuyorum. Beni korkutan yere çarptığımda senden kopmak.”

Sensizliğin nöbetini kim yazıyor? Hayır beni çok iyi bilen birisi olduğu kesin. Çünkü seni en çok özlediğim zamanlarda sensizliğin nöbetini tutuyorum. Herkes uyuyor, evlerin ışıklarını sayıyorum, zamanla o ışıklar da bitiyor. Her şey bitiyor; sensizlik hariç.

Bedenim bitap düştüğünde sana kavuşmuş gibi davranıyorum. Yoksa başka türlü geçmiyor burada zaman. Sanki onlarca insana aldırmadan orada, o köhne koğuşta beni bekliyormuşsun gibi heyecanlanıyorum. Adın, kokun, izin yok. Yorganım sensin, yastığımın yarısı senin.

Ranzamı paylaştığım silah arkadaşıma senden bahsetmek zorunda kaldım. Başta çok güldü üzerime. Hatta diğer arkadaşlara anlatmasından çok korktum. Zaten delilik almış başını gidiyor şimdi bir de benden “deli” diye bahsetmelerini kaldıramam. Bazı geceler burası çok soğuk oluyor biliyor musun? Ben sana sarılınca üstüm açılıyor haliyle o da dayanamayıp üzerimi örtüyor, yani seni kollarımdan alıyor, ben de uyanıyorum. Bu birkaç kez olunca anlattım. O benim dayanma sebebim dedim.

Çok şükür bugün burayı kilitlememişler. Sana sarılıp güzel bir uyku çekeyim istiyorum. Senin de sesin çıkmıyor hani, buna üzüldüğümü söyleyemem ama arada seslensen hiç fena olmaz. İnan bazen bana kızmalarını bile özlüyorum. Ama işte..

Bu gece son on yılın en soğuk kışı bekleniyormuş. Ben yine seninle intihar edeceğim. Bak bunları sana anlatıyorum ama bahsetme kimseye. Kimse bilmesin sana sarıldığımı, seni öptüğümü, seni kokladığımı bilmesinler. Hiç kimse bilmesin huzurunda ağladığımı.

Kimseye söyleme

Tamam mı?

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12

Blog

[Kartpostal] Mavi Düştün

mavi düştün
“Seni görmeden uyuduğum geceler var benim. Takvim yapraklarını sana kavuşmanın ümidiyle koparıyorum ama günler geçiyor sanma. Ben seni görmediğim günleri –yaşanmış- saymıyorum.”


Geçtiğimiz hafta bir harita aldım, uyumadan önce saydım arada yakılması gereken 6 şehir var. Biliyorum orada da insanlar, aşıklar, düşler var. Ama bilmedikleri bir şey var: ben, çok özledim.


Dün ellerinden tuttup kokunu içime çektim. Bir bankta oturduk sonra ama hiç bakmadık birbirimize. Peki yanındakinin ben olduğumu nereden biliyorsun gibi saçma bir soru sorma sakın. Ben avuçlarının neminden tanırım seni. Çok az konuştuk veya konuşmaya gerek duymadık pek. Söylediğin şeyleri tam anımsayamıyorum ama sesin yine çok güzeldi; tarifsiz, yalın, masal gibi.

-Sensiz nefes almak güç- dediğini hatırlar gibiyim. Sonra ayaklarım sızladı, anlam veremedim. Düşlüyorum seni demek istedim, içimden prova yaptım. Karşıdaki çatılı garaja bakıp söyleyecektim, sonra başımı öne eğip derin düşüncelere dalacaktım tüm bunları neden yapamadım inan bilmiyorum. Başımın ağrısı başladı yine. Heh! Bir bu eksikti!

Sıcaktın, çok sıcaktın. Oturduğumuz bankın arkası kalabalık gibi. Ama dedim ya hiç oralı değiliz, birbirimize bile bakmıyoruz. Anlamsız bir koşuşturma var insanlar kaba kaba konuşuyor. Sen hasretimsin bir düş kadar aklımdayken bir düşüş ötemdesin, uzanıp dokunmak ilk kez benim inisiyatifimde. Dayanamam saçlarına, şöyle gel de süzülsün parmaklarım. Gel.

Tek bir değişiklik dünyamın keyfini siyaha boyadı.

Onunla kolladığım gökyüzünü koğuşun tavanıyla kim değişti lan!

-Abi üstünü açmışsın, Erzurum soğuk, çarpar adamı. Hadi iyi uykular.

Şafak: Yârin gözleri.

Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12
Blog

[Kartpostal] Ardında Ayaz

ardında kış
Önümde adımlarını takip ettiğim insanlar var. Çok yorgunum, dermanım yok. Yürümeyi bile insanların sırtına yüklüyorum.

Yorgunum, çok.


Hava biraz yumuşak bugün, yumuşak dediysem de sana göre soğuk, yani nasıl desem, sensizlik kadar soğuk. Oradan da çıkaramazsın büyük ihtimalle. Dur şöyle anlatayım: yine bilmediğim bir yere gidiyorduk, hava ısınınca kaldırımlar ıslanmış biliyor musun, taşın altı su dolmuş, adımını takip ettiğim insanlardan birisi sert basınca su üzerime sıçradı, güneş gittikten sonra da üzerimde dondu. Seni çok andım ama nafile. Su üzerime sensizlik gibi yapıştı.

Sensizim, çok.


Kapının ardına kendimi attığımda biraz rahatladım. Dışarıda hiç görmek istemeyeceğin bir ayaz var. Tedirginim biraz. Gelen giden çok. Üşümem geçmedi hala ve ben her şeye inat ayazı ardımda bıraktığıma inanıyorum. Titreyişimi sensizliğe bağlasam ısınırım, biliyorum.

Kandırıldım, çok.


Anılarımı deşmekten vazgeç. Onlar o haldeyken bize zarar vermezler. Ama sen ne zaman anılarımın arasına dalsan kendimi onları toplarken buluyorum. Üstelik bu ayazda! Olur iş değil!

Kızma bana.
Anılarım onlar benim.
Kıyamıyorum.


Kartpostal: Seha Can

mirfanK’12