Blog

Dünaydın Sevgilim – V

Dışarısı aydınlık biraz, bugün biraz daha ümitliyim gelmenden. İçim titriyor bu ihtimallerle boğuşmaktan ama yine de hayal kuruyorum sensizliğin bataklığına, yıkılması kolay olsun diye.

Güneş terketmek üzere, son gösterisini yapıyor. Rengi tuhaf garip bir havaya büründü buralar. Avuçlarım başka bir elde terlemeyeli çok oldu.

Sen gel diye…

Yıldızlar gelecek birazdan, onlardan en sevdiklerini, hani “şuna baksana ne güzel” dediklerini toplayacağım tek tek…
Ve gözlerin “onu” düşündüğün zaman dalıp gittiğinde boğulmayasın diye tavana süs yapacağım.

Bir şubat soğuğunda sen, hayallerimi öksüz bıraktığında onlar yine yokluğunun koynunda hasretine “anne” dediler, dışarıda da hasret rüzgarları esiyor.

Gel utansın rüzgarlar…

Beni en çok beğendiğin gecede gibiyim şimdi.
Yanımda sahte, yakışıksız ve alnında “u-mutsuz” yazan bir eş yok ama benim sakallarım dahi aynı boyda, sevdiğin gibi.
Özendim bu geceme de.
Gelirsen beğen diye.
Çiçeklere öğüt verdim, anlattım sen gibi kokacaklar bu gece.

Paspasın altında anahtar yok bu kez. Gururumu sakladım tam ortasına, gelirsen eğer iyi sil ayaklarını. Aşka dair tutulmayacak sözlerini çıkardım buzluktan.
Buzu açılır birazdan, gel en kızgın tavada kızart ite köpeğe yedir sözlerini, n’lur sen yeme!

Kapısı kilitli odanın duvarını sildim hayallerimle, onunla çekildiğin fotoğrafları yapıştırdım gelişigüzel. Geçip ıssız sandalyemden baktım, flu bir defolu aşk var karşımda. Yüzünde de çakma bir gülücük, yüzsüzce.

Hayır kızmıyorum sana.

Gel sen.

Seni kazandığımda gülmedim.
Şimdi ağlamamı bekleme benden.
Çünkü ben kaybetmedim, biz kaybettik.

Bugün seni bekleyişimin ilk yılı doldu.

Bu da ulaşmayacak mektuplar arasında yerini alacak şüphesiz. Ama olurda gözün çarparsa anla ki devam ediyor tutkum…

“… Sen başka kollarda arararken mutluluğu, ben sustukça soldum. Halim vaktim kalmadı inan, ama bekleyeceğim seni bil. Bil ki birisi olsa da parçam ben yine o gün kadeh tokuşturacağım parçamla yokluğuna…


Bil ki sevecek seni içimdeki -çatlak- ve sızamayacak kimse o çatlaktan…”
 

mirfanK’09
Blog

Kimse Bilmez Ama?

“… O çok sevmişti, en az benim kadar çok…”

Yanmasın ciğeri,

Benim gerçeklerimin enkazında ufanmasın hayalleri. Sırf mutlu olsun diye birileri umutlarını peşkeş çekti diğerleri.

Masmavi geceleri, doğum çığlığı gibi süslüyor her yeri. Komşu şikayetçi olsa da adı sevda konamaz hiçbir dala…

Sırf ben duvarlara sürterken hayallerimi, o kıvılcımlardan yanmasın diye gittim.

Gerçek şu ki;
Sevdim ben,
“Onun benden nefret etmesine izin verecek kadar, bunu izleyip delirinceye kadar çok sevdim.”

mirfanK’08 (ikibinsekiz)

Blog

Pé Setti!

Utandım,

Sana sevda demeye utandım.
Uzatma,
Sen bir başkasına hibe ettin tüm hayallerini.
Hiçbir gurursuzun yapmayacağını yaptın sen,
Ve beni köpek gibi sevdiğini bilmeden.
Uykusuza masallar artık.
Uyut uyutabilirsen.
Sen büyük bir yola girdin
Küçücük hayallerin ve ufkunla.
Bu zavallı dünyaya bir küçük daha doğurmaya.

Biz yakışmadık bu dünyaya “aşk” neylesin?
Ay’dan bakıldığında görülen en büyük kahpesin!

mirfanK’09

Blog

Bir Yâr Var mı Bildiğin?

Yüreğimin çukurlarına dolmuşken gözyaşlarım
Sen kokuyor tüm dünyam.
Sadece yağmış, esip gürlememişsin gibi.
Avare bir kadehte yitirmişken seni,
Gel ki dinsin sarhoşluğum.
Vurulsun arka sokaklarda
Hiçbir derde derman olmayan
Esmer tenli yokluğun.
Bir yâr var mı bildiğin, adı gibi duran.Aşkın ahşap pervazında bir avuç sen için yakarıyorum aslanda.
Beyhude geçen zaman aşkına,
Kimliği belirsiz aşklar adına,
Gidiyorum…
Ki ağlamasın sevmedikerimi sevenler,
Susamasın varlığımı bilenler,
Ve
Yanmasın derinime inenler.

Döküldüğümde utanmayacak bir yâr var mı bildiğin?
“Senle doğan güneş, batmasın sensiz hiç
Batarsa şayet, gömüleyim olmamışlara”
diyebileceğim bir yâr var mı bildiğin?
Ben,
El pençe divan
Sen,
Sonsuz hayallere yaslan.

mirfanK’09

Blog

Alın Sizin Olsun!


Alın sizin olsun eski sevgililerim, benden uçup gidenler.
Elbet vardır dünyalarında bir kalem,
Sevişirken dikkat edin, çıkabilir bir yerlerden dudak izim, gölgem.
Dokunmasam bile yoklayın yüreklerini, elbet dokunmuştur bir cümlem.
Parmaklarınızı usulca gezdirin tenlerinde vardır bir işaretim.
En pürüzsüz sevdalara idi en günahsız yeminim.
“Ahh” etmişlerdir benden sonrakiler, “biz böyle sevemedik” derler elbet.
Gözbebeklerinde vardır bir İrfan, gece de çıkar gündüz noksan.
Tüm bunlardan sonra ben yoksam,
Değmemişim tenine, çünkü değmezmiş sevgime.
Sonra sakın anmayın adımı ey eskimişler!
Ben eskitmedim sizleri, eksiltmedim.
Ben
Sadece
Sevdim
Ve
Usulca
Gittim…

mirfanK’09
Blog

Siyah


Hep arkada otururduk
Hep yalnızken mutluyduk biz
Sonra biraz da gurur vardı
Yaklaşmazdık, konuşmazdık
Hep ayrı bir dünyadaydık
Hep ordayken mutluyduk biz
Sonra biraz da gurur vardı
Yaklaşmazdık, konuşmazdık
Ve
Şimdi bir duvar örülü,
Hiç yıkılmaz aramızda.
Yaklaşmak zor istesen de,
Biz yarattık acıları…
Kaderimizi biz yazdıkça,
Renklerle bir siyah yaptık…

AltgRup

Blog

Gülümse Olmamış Yâr

Dilimin ucunda dünyayı döndüren kelimeler,
Efillenirken bahar körpecik bir kış veda eder.
Saçlarını uçuşturacak bir rüzgar dile,
Ve Küçük bir tebessüm et seni benden götüren yele.
Gülümse
Çünkü
Yarın
Daha
Beter
Olacak…

mirfanK’09

Blog

Hadi Vakittir Yosma!

Al güneşi ardına da dur dağların önünde.
Yüreğinden gelsin sesin,
Haykır kalbin patlayana kadar.
Tut ikimiz adına ne kadar dilek varsa,
Yalvar adanan tum beddualara.
Hadi, tut kolumdan sürükle yemini bozulmamış diyarlara.
Yakamozlar acizken sen inatla ayı kovala.
Hadi yosma, al beni tüyü bitmemiş suratlardan.
Hadi
Yosma
Ben aşığım sana.

mirfanK’09
Blog

İmkan-sızım

Bir çarpı atmak mı gerekiyor bu boşluk abidesi günlere?
Yoksa takvimde işaretlemeli miyim ilerde bakıp gülmek için?
Her çırpınış netice bulmaz mutlaka fakat bazı çırpınışlar vardır ki sonucu istenen netice olmadıği zaman hüsranla sonuçlanır. İki şeyi bir arada görmek deyimi gerçekten ihtimallerin talihlilerine has bir durum mu, bugüne kadar iki şeyi bir arada göremeyen bir canlı olarak merak ediyorum açıkçası. Ve bu cümleler uzadıkça beynimin bir yerinde iki şey canlanıyor.
Hiç varolmamış iki şey.
“Buralardan çekip gidesim var” doğru cümle değil şu an.
“Buralara çekip sıkasım var” son günlerde favori cümlem. Yozlaşmanin hat safada olduğu bir toplumun içerisinde var gücüyle direnen bir kaç med-cezir çocuğundan biriyim ben de. Ben de diğerleri gibi oluyorum yer yer ve biz bu duruma hep gülüyoruz. Eğer asıl toprak kokan bizsek ve diğerleri gerçekten sadece bok kokuyorsa son durum – x pek vahim asker arkadaşım. Başka bir coğrafyanın yabancılaşmış sözleri arasinda olmak vardı şimdi.
Uzun zaman sonra kalemimden dökülen bu kelimeler sadece bu hasrete şafak saymak içindi.

Artı ve eksilerimle.

mirfanK`

Blog

Hadi Aklımı Baştan Alalım!

“… bir sabah uyandığımda düştün aklıma ve güzel günleri müjdeler gibiydin. Ardından düşler süslendi, fiyakalı oldu yağmurlar. Aklım ruhumdan ödünç aldı tüm tazelikleri. Hislerim dekolte düşlerinin yanında utanmaya başladı ve kararmaya başladı dönmeye çekinen dünyam.Bir sabah uyandım,Gözlerim pusluUmudum yarım.Ve masamda gazete kağıtlarından yapılmış bir “hoşçakal” yazısı.Kimse anlamasın diye çok uğraşmışsın
Parmak izin kalmamış ama yüreğimde baya dolaşmışsın gitmeden…”

Artı ve eksilerimle.

mirfanK’09

Blog

Adı Dünya

Her hikayem evveliyatı varmış gibi başlıyor. Oysa her şey “o” herkes “o”na benziyor…

“… lüks bir cafenin en afili masasında iki adam var. Biz buradayız diyorlar, her geçen saniye sayıları artıyor ve götlerine uymayan çöplerle oynuyorlar…”

Tatlı tabağını hazırlıyor bir kardeş, diğeri de dört tane suyu tepsiye koyuyor.
“top sakallı abinin masasına götür” diyor büyük olanı…
Çok uyumsuz çiftlerle dolu bu ortam. Kızlar çok bakımsız, erkekler de fazla bu havaya. İçeride sürekli bir kahkaha var, masaların birinde bir çift göz ağlıyor diğerinde ise ölen arkadaşın eski sevgilisi peşkeş çekiliyor ve buna -kötü gözle- bakanlar ses çıkarmıyor.
Çakma godomanların masası tatlıyla donatılıyor, belki bu sevimsizlik tatlıya bağlanır…
Kaybedenler çoğunlukta. Hayatın bir yerinden tutmayı marifet sananlar yanıla yanıla oturuyorlar. İki kardeş yiğitçe çalışıyor
Ve artan tatlılar için godomanın birisi işaret yapıyor
Büyük olan tebessümle kardeşine dönüyor”

… bu tatlı sana, bu tatlı bana, hadi mutfağa gidelim!”

mirfanK’09

Blog

Büyüdük

Yaprak sesleri aynı tonda,
Havanın kokusu aynı
Yıldızlar yer değişmiş biraz,
Ağaçlar haddini aşmış.
Eskiden top oynadığım toprakları ağaçlar sarmış,
Modernize olmuş tüm yalanlar
Ve artık eski kokuyor tüm çocukluğum,
Acıtıyor içimi başka kollarda oluşun,
Ve gidişinle başlayan
Yokluğum.
Blog

Sensizlik 90 Derece

Hala çok güzel “kaybettim” diye sızlandığım zamanlarda bulmak seni.
Başka tenlerde, başka gözlerde aramak ve başka solukları adına seslendirmek.
Can dostumdan ayrıldığımda sızlamıştı yüreğim defalarca, onu tekrar bulmak mümkün değildi belki. Başka bir coğrafyada aramızda sadece teknoloji olacaktı belki.
Belki şafak sayacaktım onunla beraber.
Ama bu hasret o hasretin ondabiri.
Şimdi dostum canımda diye acımıyor adının geçtiği her yanım.
Ama bir gün, evet bir gün teğet geçmeyecek yokluğun bilirim.
Bir balkon sohbetinin tam göbeğine oturacaksın hiç kalkmayacakmışçasına.
Ben her sabah uyandığımda başka bir sevgilinin süslediği kahvaltı sofrasında o aptallıkla ona “sen” diye sesleneceğim.
Hiç pişman olmayacağım ve senden bir parça taşıyan herkesi bende toplayacağım.
Biri adını taşıyacak,
Biri masumluğunu,
Biri asaletini,
Biri şerefsizliğini taşıyacak
ve
Ben en çok “şerefsizliğini” sevip
Onun şerefine kadeh kaldıracağım can dostumla beraber!
Kitabıma başladım hikayenle
ve
asla
pişman
değilim.

mirfanK`09

Blog

Köpüksüz

Seninle aynı coğrafyayı paylayaşan
Sabunla yıkadım bu
Pas tutmuş sevdamı,
Nefes aldığına tanıklık eden
Bir suyla duruluyorum
Ve
Sen
Bir gün inanmazsın diye
Köpüklerimi saklıyorum.

mirfanK`
Blog

Pardon

Tutamadığın sözlerin kucağında uyuduğun aşikar.
Umarsız çırpınışlarınla kayboluyorsun gökyüzünde.
Koca bir aşk çığlığıydı yüreğinde sefilleşen,
Hiç var olmamışken ben
En tutsak gecelerimde yitip gidendin sen.

Pardon
Ben sadece kucağında uyuduğun sözlerinin rüyalarını süslemişim.
Soğuk donduruyor kanımı hayalinle
Büyüttüğüm beynim varlığının acizliğiyle küçülüyor.
Ruhuna yakın bir ebatta hayal gözlerin.
Ufacık
Adi
Yalancı
Ahlaksız
Ve
Vefasız

Pardon

Yine
Ben
Hayal kırıklığımın başkentine göçüyorum
Ve hayallerimi geri sarıyorum
Acıyor ellerim

Bildiği tüm dilleri
Unuttu yüreğim.
mirfanK`
Blog

Gurursuzmunebu

Birbirinden hiç ayrılmayan harfler arasına usulcaa iliştirilen nefes gibiydik.
Düşün ki ben soluksuzluğu marifet saymaya başlamışken sen başka ciğerlere nefes oluyordun.
Uyan
Ve
Gel tükenmeden umudum, çürümeden filizler uyan!
Ve
Gel
Dal olmuş
Uzandığım
Her
El.

mirfanK`
Blog

Yazgıya İnat

Başka bakışlar gözlerini oyalayana dek
Alnının ortasında
Yazılmamışların bir kenarında
Tüyü bitmemiş hayallerimle
Sandalımda bekliyor olacağım.
Ve
Sen Oyalanmayı marifet sayıp
Başka bedenler peşine koştuğunda
Gözyaşlarından ayaklarının altına
Akacağım.
Çok kadın tanıdım
Seveninden sakındığı bedeni
Sevmeyenin yoluna
Kilim yapmış

Ve
Çok seven tanıdım
Kilim olmak için
Kırk takla atmış.
mirfan.K`
Blog

Dünaydın Sevgilim – IV


Kayıptan Sesler Korosu
Günün batışı ile kalabalıklardan uzaklaşmış aynı klişeleri yemin saymış iki tane çaresiz yer ediyor beynimde. Her yere düşüşte en az sızlanan kahraman sayılıyor ve “hayal” adı verilen gerçeğin teorik kısmına adapte oluyor iki çaresiz. Belki bir temizlik adıdır hayal. Öyle olsa dahi bu temizliğin ardında bıraktığı çaresiz ve kahverengi iki tortu onlar.

Yan yana uzanmış aynı tavanın farklı çatlaklarında derman aramaktayız. Yorgan çenemize kadar gelmiş, çaresizlik paçalarımızdan boşalıyor. Gözlerimizi çok az kırpıyoruz, birbirimize hiç bakmadık, bakmıyoruz. Karanlık can sıkıntısı gibi duruyor bu gece. 18:03’te kalkan bir gemi ile ruhunu peşkeş çekiyorsun güneşin gittiği bir yere.

“Ne düşünüyorsun?” diye soruyorsun. Hayal gibi diyorum. Hayal gibi bu yaşadıklarımız. Sadece seni ben seslendirmiyorum. Gerçekmiş gibi konuşmaların. Yani rüyalarımdaki gibisin. Ama bu hayatın da birinin hayali olduğunu göz önüne alırsak hiçbir farkı yok yaşadıklarımızın kenarı ısırılmış bir hayalden. Bazen kalabalıklarda yürürken hayal kurarım senin üzerine, yüreğimin üstünde oynanıyor bu hikaye. Seni seslendirirken daha düzgün seçiyorum kelimeleri. Bense sürekli bir kekemeyi oynuyorum. Aşık olan sefil adam misali. Ama bu yaptığım çoğu insan için delilik ibaresi olduğu için içten içe seslendiriyorum konuşmaları. İkinci yastığımın yerinde sen yatıyorsun. Adlarınız aynı ama senin boyun biraz daha uzun. Ayrıca yastığım sen gibi kokmuyor. Konuştuğun zaman sesin yankı yapıyor. Ben seslendirince bu kadar gerçekçi değil işte. Pek bir farkı yok anlayacağın. Yüzünde anlam veremediğim bir tebessüm var. Bir gidişin karşı konulmaz gururu kemirmiş içini sanki. Uyku ile harap etmek istemiyorum bu zamanı. Seni seyredebilirim mesela.

Kayıp giden gözler arasında bazı yeminlerim sıkışıyor. Elim mahkûm sen yerine başka bir yastığa sarılmaya. Öyle yapıyorum aslında. Elini tuttuğumu hayal dahi edemiyorum. Bu bir temizlik ise demiştim, ellerimiz kirli kalıyor sevgilim.

Daha da gerçekçi olmaya başlıyor her şey. Sen yavaşça sokuluyorsun yanıma. Dışarda büyük bir tipi var. Kar yağıyor usulca ve poyraz esiyor bu gece. Camdan dışarıya bakıyorum. Kar taneleri yere düşüyor, poyraz alıyor bir daha vuruyor yere, bir daha, bir daha ve bir daha… Poyraz gibi insafsızsın sanki. Camların arasından sızan rüzgar sesi ninni gibi geliyor. Göz kapaklarının üzerine bir gidiş oturdu senin. Dalıyorsun adını dahi bilmediğin diyarlara.

Gece soğuk
Gece mavi
Gece titriyor

Sela sesi var. “Namaz” diyor imam, “uykudan hayırlıdır”. Bilirsin severim sabah ezanı dinlemeyi. Sen uyurken usulca terkediyorum yatağı. Ama seni değil, sakın yanlış anlama. Dinliyorum ezanı ve dua ediyorum. En günahsız gecelerim şahittir en berrak dualarıma. Sen daha rahat uyu şimdi sevgilim. . . .

Sabah uyandığımda yanımda olmadığını görüyorum fakat algılamam biraz zaman alıyor. Apar topar gittiğin belli üstümü açık bırakmışsın ve annemin de küçükken öğütlediği gibi “Üstü açık yatarsan gece üzerine kar yağar.” buz tutmuş her yanım. Gözlerim odayı talan ediyor bir iz, bir ışık bulmak için. Beyaz bir kağıt var masada. İşte orada duruyor yarım bıraktığım şarabın yanında. “Sana karalamışt…” diyerek üstünde durmuyorum. Aslında gözlerim biraz fransız kalıyor. Çünkü onlar aslında seni hiç görmediler. Bir fotoğraf karesinde gördüler belki ama mimiklerinle yüzünü hiç bağdaştıramadılar. Bu yüzden yaşla uğurlamıyorlar. Başka bir iz olmalı diyorum, sağı solu kolaçan ediyorum ve buluyorum mavi bir kağıda gazete harflerinden bıraktığın “Hoşçakal” yazısını. Galiba yazanın kim olduğunu bulamamam için böyle bir yöntem seçtin. Harfleri yapıştırırken de eldiven takmışsın. Bu profesyonelliğin karşısında sessiz kalıyorum. Ama yüreğim öyle değil. O yüzünü de gördü, mimiklerini de gördü, gülüşünü de. Yüreğime ağır geliyor bu gidiş. O da haklı aslında “ölmek istiyorum” diye yakarışlarına bir tek o şahit oldu. O da haklı…

Bir serinin bitişini belgeler gibi katlayıp cüzdanıma koyuyorum delilini. Bir gün dönsen bile sana öğrettiğim gibi; “Aşk vida mı ki çıkarıp tekrar takasın?” diyeceğim. Bu cümleyi kendine de söylediğin için algıda sorun çekmeyeceksin.

Ve ben
Cebimde
Sol gözü kör
Bir gece ile
Sevmiş
Biri
Olarak
Kalacağım
Sadece
Sevmiş

mirfan.K`
Blog

Bindallı Halk Dansları Topluluğu Harbin’e Doğru.

24. Dünya Üniversiteler Kış Oyunları Harbin’de başladı. Ülke olarak üstlendiğimiz 25. Dünya Üniversiteler Kış Oyunları da Erzurum’da yapılacak. Bu hususta Olimpiyat Meşalesi’ni almak üzere ülkemizden “Bindallı Halk Dansları Topluluğu” 24 dansçısı ile Çin’in Harbin kentine yol aldı…

Dans Topluluğu’nun öncülerinden Atatürk Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Hikmet Koçak’ın da dediği gibi 25. Oyunların Erzurum’da yapılıyor olması bizler için büyük bir tesadüftür. TRT Kanallarının birisinde canlı veya paket olarak yayınlanacak olan 20 dakikalık gösteriye bu ekip 120 gün boyunca günün 8 saati hazırlandı. Ekip önderi Yrd. Doç. Dr. Zinnur Gerek Türkiye’nin her yanından esintileri sahneye yansıttı ve buna uygun bünyeleri bir ekipte toplamayı başardı.

Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi’nde Çin öncesi son prova yapıldı ve halkın beğenisine sunuldu. Dakikalarca ayakta alkışlanan gösteri adeta Harbin’de gerçekleşecek alkışların promosyonu idi. İnsanlar bu kadar kısa sürede nasıl böyle bir yol kat edildiğini ciddi anlamda merak ettiler. Dansçıların yüzlerindeki tebessüm, hareketlerindeki eda ve oyunlarındaki mesaj gerçekten çok anlamlıydı. Bunun gerçekleşmesinde emeği geçen insanları saygıyla selamlamamak mümkün değil. Öyle ki tüm çıplak gerçekler bu dekolte mucizelerin yanında utanır oldu.

Şimdi ağır ağır yol alıyor bu topluluk Çin’i sallamaya. Adı ile münhasır 25. Oyunların meşalesini Erzurum’a taşımaya gidiyor Bindallı Halk Dansları Topluluğu

Destanı ile gidiyor, su gibi…

Günler var ki titremekteydi herkes,
Ve ustalar, “dans, oyun ve dalgalar” diyordu.
“Saatten saate büyüyor
Dikkatli olun çocuklar; kıyafetinizi alın gidin”
Ama nasıl olur,
Onları yalnız bırakmak
Usta ve büyük yaşlıları!
Zinnur istemiyordu;
Çünkü Zinnur yiğittir ve gençtir
Ve inanıyordu bu muhteşem
Şeyin olacağına.
Daha o akşam demişti ki Neferlerine;
“Uykunuz bölünmesin, hayal değil yaşadıklarınız
Uyuyun.”
Po sakin yatan bir dev gibi
Tanrı’nın ona kazdığı
Toprak yatağında
Gidin uyuyun
Benim gibi güvenilir ruhlar
Nasılsa gözlüyorlar bu büyük ovanın sularını
Ve işte bunca güçlü omuzlar
Şu flu vadiyi savunmaya
Hazır bekliyorlar.
Şiir gibi
Destan gibi
Su gibi.

Blog

Gitmek ve Kalmak Üzerine…

Hayatın eksenidir gitmek. Gözün menzilinden çıkmaktır ve her gidiş birbirini andırır. Bazen kendini bulmak için gider insan, bazen kendini bırakır ardında.
Yeri göğü yararak gitmek…
Ardında kasvetli bir dünya, loş bir hava bırakarak gitmek.

Kalanı hiç düşünmeden
Yağmurun yağacağını bilerek

Gittiğiyle kalarak
Gitmek

Kalan ise

Hem gidenin rüzgarıyla
Ki
Bu rüzgarda
Ayak izleri
Şarkılar
Gidiş sesleri
ve
Masum kokular vardır.

Kalan suçludur hep
Giden isteyerek gittiyse
Eğer

Ama bir kalan vardır geriye

O da
Gündüz
Gölgedir
Gece
Işık
Aşk

Artı ve eksilerimle…

mirfan.K`